Malumumuz, son günlerin en önemli gündem maddesi Dilan Polat…
Yakın zaman önce sosyal medyadaki hesabından sürekli sergilediği ultra lüks hayatıyla dikkatleri üzerinde toplayan bu genç kadının onlarca milyon liralık arabaları, saray yavrusu villasında sürdürdüğü yaşantısı, kafasına taç, tepsisine çiçek yaptırdığı, düğünlerde çuvallarla dağıttığı tomar tomar paraları, gelene geçene verdiği altınları, set set taktığı pırlantaları ve nice gayrimenkulüyle kendisi ve ailesi; namıdiğer “Polatgiller” uzun süredir hiç düşmedi gündemden.
Kocası tarafından alınan pahalı hediyeler, başına boca edilip yoluna serilen o demet demet kırmızı güller, üzerinde keyif sürülen koltuklar gibi gold detaylı tüm lüks eşyalar, yudumlanan altın tozlu kahveler, havuz başında maaile gerçekleştirilen sefalar, neredeyse kuş sütünün eksik olmadığı o cânım sofralar, en pahalı markalarla gerçekleştirilen lüks kıyafet alışverişleriyle dolup taşan giyinme dolapları, pastalı-hediyeli bol şaşaalı organizasyonlar ile bahçede, helikopterde, uçakta, yurt içinde ve dışında verilen o albenili pozlar hep popüler kıldı Bayan Polat’ı.
Akıllı telefonuyla yaptığı çekimler ile neredeyse tamamını sergilediği günlük hayatının o şatafat dolu rutini birer story olarak dikkat çekmeyi başardığında, Netflix dizilerini aratmayan bir tarzda birbiri ardına gelmeye başladı diğer hikayeleri. Beğeni rekorları kırdı nicesi. Tanıtımını yaptığı kozmetik ürünlerinin satışları gibi milyonları aştı takipçileri. İlk sıra reyting ile izlenme rekoru kırdı katıldığı tüm programlar.
O söyleşiler sırasında gözlerinden dökülen sicim gibi yaşlarla, annesinin babası tarafından öldürülmesinin hüznünü de paylaştı genç kadın. Çocuk yaşında yaşadığı bu dramı, hayatının en ağır travması olarak anlatması ise Türk milleti gibi çok duygusal bir halkın kalbinde, kendisine karşı derin bir merhamet duygusunun yeşermesine sebep oldu belki de.
Ortak sevinçler gibi acıların da insanları birbirine yaklaştıran o büyülü gücünden midir bilinmez, hüzün dolu yürekler Onun dinmek bilmeyen çocukluk acısına merhem olmak istedi sanki.Tüm gücüyle sarıp sarmaladı o yaralı kalbi.
Eşine, evlatlarına, ailesine, dinine, geleneklerine bağlılık mesajlarıyla çevrili bir kadın/eş/anne ve sevilen gelin modeli Türk halkının subliminal olarak bilinçaltına yönelik istenilen mesajları da vermişti aslında. Eşi Engin’i her fırsatta yüceltmesi ve neredeyse her lafın sonunu “Eeengiiiiiin!” e bağladığı o istek cümleleri ile “Enerciiii!” sloganı sosyal medya tarihine bir Dilan Polat ifadesi olarak geçti.
Yetmedi, kendisine atfen yapılan stüdyo harikası bir parçayla müzik listelerine de girdi; hem de en üst sıralardan…Maaile hazır olunan bir klip çekimiyle boy gösterilen bu hareketli şarkıda ısrarla yinelenen “üstünlük” vurgusu ise gözlerden kaçmadı hiç.
Kendisi gibi garip büyüyen kardeşleriyle iki yavrusunu, kayın, kayınpeder, kayınvalide, görümce, sair akrabalar, ev içi çalışanlar ile ofis çalışanlarını ekran önünde paylaşmaktan hiç imtina etmedi. Hatta genç kızı bu durumdan hoşnut olmayıp ekrana sürekli arkasını dönse de, çekimlerinden hiç vazgeçmedi O. Beğeni aldığı gibi eleştiri yağmuruna da tutuldu çoğu zaman.
Aldığı “like” lardan hoşnut oldu elbette. Ama yapılan eleştirilere de fena ayar verdi kendince. Esti, gürledi ve hatta ekranlara tükürdü kim bilir kaç kere!
Sempatisi ve her gün bir dizi izletir gibi gözler önüne serdiği o albenili yaşamıyla hep arzu edilen bir hayatın rol modeli olmasının yanı sıra görgüsüz/sonradan görme, vurdumduymaz gibi ithamlarla da karşılaştı çoğu zaman, Onu eleştirenler tarafından.
Hakikaten, açlıktan, sefaletten, yoksulluktan yiyecek ekmeğin dahi bulunamadığı böylesine zor bir dünya düzeninde, bu kadar rahat ve bencileyin yapılan zevküsefaya dönük her paylaşım, insanları sanki biraz da yaraladı ve hatta kızdırdı. Birçok kültürde olduğu gibi Türk kültüründe de varlığın bu derece gösterilmesi her şeyden önce ayıptı, israfı ise günahtı. Velhasıl bu kadarı da olmaz dedirtti olaylara biraz daha aklıselim bakabilen her sıradan insana.
Eski fotoğraflarına bakıldığında geçirdiği türlü estetikle mütavazı, sıradan bir figürden dikkat çekici bir silüete dönüştüğü de anlaşılan bu sosyal medya fenomeni güzel bayan ile ailesinin çok kısa zamanda ulaştığı öne sürülen servetinin kaynağı ısrarla merak konusu olup bilhassa gazetecilerin araştırmalarına takıldığında ise işin rengi değişti.
Normal şartlarda bir insanın yasal yollarla edinebileceği yaşam standardının böyle bir zenginliğe imkan veremeyeceğini düşünenler, ortalıkta gezen bunca para, şan şöhret ve şatafatın nasıl elde edildiği sorusuna ısrarla kafa yormaya başladı.Söz konusu mevzu çok ciddi kurumlar nezdinde incelemeye alınınca da film bir anda koptu. Ağız birliği etmişçesine yerel/ulusal kanallar ile youtube üzerinden gerçekleştirilen tüm haber programlarının en birinci konusu Polatgillerin kısa zamanda ulaştığı serveti ve kaynağı olarak öne sürülen kara para iddiaları idi.
Velhasıl; milyonlarca takipçisiyle geniş kitlelere ulaşmayı başaran, güzellik merkezleri sahibi bu kozmetik patroniçesi, sosyal medya fenomenliğinin ayarını kaçırınca oldu tüm olanlar.
Şimdilerde birbiri ardına sıralı haklarındaki iddialar… Suç örgütü kurmak ve yönetmek, suç örgütüne üye olmak, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklamak, Vergi Usul Kanunu’na muhalefet, yasa dışı bahis iddiaları ve daha nicesi… Söz konusu olan çok ciddi ithamlar…
Nihayetinde Dilan ve Engin Polat çifti başta olmak üzere neredeyse tüm aile fertleri artık tutuklular…
Anne ve babadan, teyze, dayı, amca ve dededen mahrum, babaanneleriyle bir başına kalan o iki masum yavru ise hiç kuşkusuz bu hikayenin vicdanları sızlatan en hüzün dolu yanı oldular.
Dilan Polat’ın önce anne sonra baba kaybıyla canını yakan o çocukluk hikayesinin, bir başka biçimde; ama benzeri bir yoksunlukla kendi evlatları için de tekerrür edebileceği kimin aklına gelebilirdi? Bu, kaderin ne garip bir cilvesiydi böyle!
Sadece bir an için iddiaların doğru olduğunu varsaydığımızda, birer sosyal medya fenomeni olmalarının ötesinde, ana-baba vasıfları olan ve şimdilerde bunca suç isnadına muhatap şu genç çift ile ailesinin çok daha önce aklına gelmesi gerekmez miydi bu yaşananlar?
Zira sahte bir aydınlıkla kuşatılmış böylesine karanlık yollar, en nihayet ışığından tamamen mahrum bırakmaz mı yolcusunu? Verdiğinden çok daha fazlasını almaz mı eninde sonunda?
Bu o kadar öngörülemez bir şey mi Allah aşkına?
Mütevazı ve hatta çok zorlu şartlar içinde de olsa onurla, ahlakla, namusla sürdürülmesi gereken bu yaşam mücadelesi niçin kolay paraya, ihtişama, yalana dolana, hazırcılığa ve hırsızlığa kurban edilir oldu bu asırda?
Nedir, özellikle sosyal medya fenomenleri tarafından yansıtılan şu manzaralar?
İnanç sömürüsü ile ‘mış gibi’ gerçekleştirilen sözde dindar tavırlar…
Beyan edilen gelirin ve çalışarak kazanılabilecek makul sınırın çok ötesinde olduğunu düşündüren milyonlarca liralar, dolarlar, eurolar…
Göze sokulan set set altınlar, pırlantalar…
Adlara kayıtlı nice mesken, işyeri gibi ultra lüks taşınmazlar, araçlar…
Dudak uçuklatan harcamalar…
Sürekli gösteriş yarışı ile durdurulamayan üstünlük hazzı…
Toplumun genel kaygılarından uzak, empati ve düşünce azlığı…
Ve tüm bu şatafata onay verircesine gerçekleşen, şu toplumun alkış tutma merakı…
Nedir bu kadar varsıl olma hırsı?
Sahi değişen ne devirler nezdinde?
“Biz büyüdük ve kirlendi dünya.” deniyor ya eski bir şarkıda;
Değişen zaman mı, bizler miyiz gerçekten?
Yoksa değerlerimizi mi yitirdik tamamen?
Ve yine şarkıda geçtiği gibi;
“Eller günahkar, diller günahkar,
Bir çağ yangını bu, bütün dünya günahkar…
Masum değiliz hiçbirimiz.” mi demeliyiz şimdi hep birlikte?
Sahiden suç kimde?
Av., Uzm.Arb, Aile Danışmanı ve Sosyolog
Gülben Demircan Babaoğlu