NE DERSİN BU İŞE NÂZIM BEY?

NE DERSİN BU İŞE NÂZIM BEY?

 

Ziya Paşa’yı şiir tarihimizde ayrı bir yere yazarım.

Zamanla söyleyeni unutulmuş ve atasözüne dönüşmüş ne çok dizesi ne çok beyti vardır...

Bu durum şiirin hikmet burcuna hâkimiyetiyle birlikte halkın duygularına tercüman olmada ne kadar başarılı olduğunu göstermesi bakımından oldukça kıymetlidir.

Hatta halkın diline ve gönlüne onun kadar nüfuz etmiş az şair bulunur dersek yeridir.

Paşa’nın -zamanında ve sonrasında- birçok insana, sanatçıya ilham veren aşağıdaki dizeleri bunlardandır:

 Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

 

(Yaptığı iş kişinin aynasıdır. Söylenenlerin çok da önemi yoktur. Çünkü insan aklının derecesi -en doğru şekilde- yaptığı veya yapamadığı işlerle ölçülür. Başka bir ölçüte gerek yoktur.)

 Bu ölçüyü yeryüzüne gelmiş geçmiş tüm insanlar gibi sanatçılara da (Tanzimat devri yazarlarına da) uygulayabiliriz. Çünkü dünya tarihi, yanlı veya yanılmış bakışlarla verilmiş bir sürü (abartılı övgüyle-yergiyle) yanlış hükümlerle doludur. Ne Şinasi’nin, Yahya Kemal’in “deist”liğini bırakmışız ne Namık Kemal’in masonluğunu. Ekrem ile Naci’yi az dövüştürmemişiz eski ile yeni meydanında. Ya Fikret ve Âkif’le ilgili farklı cenahlardan gelen birbirinin zıddı hükümler... Nâzım ile Necip Fâzıl defteri, şükür ki bir süredir kapalı…

Ziya Paşa ile ilgili de -haklı haksız- az şey yazılmamış, söylenmemiş. Yakın dostları bile (insanî) zaaflarından yola çıkarak zaman zaman ona dünyayı dar etmişler. Kimi kendisini, kimi yaptıklarını veya yapamadıklarını, kimi yazdıklarını, hatta bazen de yaşadığı gelgitleri diline dolamış. Ömrü sürgünlerde geçmiş ve yakın dostu (yer yer muarızı) Namık Kemal gibi o da hayata gözlerini gurbette yummuş. Ölüsü bile İstanbul’a çok görülmüş, naaşı Adana’da kalmış. Kemal bu konuda biraz daha şanslıymış, onun mezarı vasiyeti mucibince Sakız Adası’ndan Gelibolu-Bolayır’a Gazi Süleyman Paşa’nın yanına nakledilmiş. Neyse.

O hâlde gelin Ziya Paşa’yla ilgili hüküm vermeden önce onun zor zamanda verdiği cevapları gözden geçirelim. Bu cevapların içeriğine ve ufkuna bakalım. Hatta bir mahsuru yoksa empati yapmayı da göz ardı etmeden.

Yazının sonunda sormamız gereken soruyu da burada soralım:

“Sahi siz olsaydınız Ziya Paşa gibi davranabilir miydiniz?”

 

Birinci cevap:

Modern Türk edebiyatının duayen araştırmacılarından biri olan Kaya Bilgegil, Ziya Paşa ile ilgili oldukça kapsamlı biyografisinin bir yerinde[1] -Taha Toros’un 1940 yılında yazdığı Ziya Paşa ile ilgili çalışmadan hareketle- merkezinde yağmur duasının bulunduğu şöyle bir alıntı yapar:

 “… Adana halkı, kuraklık oldukça yağmur duasına çıkarmış. Ziya Paşa’dan önce, valilerin bu dualara riyâseti de âdet hükmünde imiş. Bir defasında halk yağmur duası için Seyhan Köprüsü üzerinde toplanmış. Vali’yi bu duaya davet için de üç kişi göndermiş, Ziya Paşa;

-Seyhan nehri buradan akarken sizin onun kenarına yağmur duasına çıkmanızın manası yok… Ben bu halkın başına geçer ve sizinle beraber Allah’tan yağmur dilenirsem sonra Allah bana:

-Koca vilâyetin ünlü bir valisiydin. Yağmur dileneceğine nehirden istifade etmek usulünü bulup tarlaları sulatsana, demez mi?

Bu sözleri işiten heyet sessizce geriye dönmüş.”[2]

 Ziya Paşa’nın Adana Valiliği yıllarına (1878-1880) Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına denk gelen bu olay ve bu olayda takınılan tavır birçok yönüyle ibret verici olmasının yanı sıra, dönemin idarî, ekonomik, tarımsal, zihinsel ve sosyal yönleri hakkında içinde barındırdığı bilgiler bağlamında da zihin açıcıdır.

Hadiseye farklı açılardan bakalım:

Devlet adamı Ziya Paşa dünyadaki değişme ve gelişmelerin farkında olan, sorumluluklarını bilen bir vali portresi çizer. Kuraklık olayına bakışı geleneksel anlayıştan ayrıdır ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamalardan haberdar olduğu izlenimini verir. (Aklıma Kavalalı Mehmet Ali Paşa geliyor.)

Adana halkı babadan, atadan gördüklerini yapmayı sürdürür. Seyhan Nehri’nin kenarına (üstüne) gelerek âdet olduğu üzere dua eder. Dua ederken de kentin valisini yanında (başında) görmek ister.

Toplumsal açıdan bakıldığında, tarıma dayalı bir hayat süren halk, kuraklık nedeniyle çaresizdir. Bu insanların, Seyhan Nehri’nin boşa akan suyunu tarlalarına kadar akıtacak ne ekonomik (teknolojik) güçleri vardır ne de yaşadıkları zaman diliminde tarımda gelinen son noktayı sorgulayacak zihinsel algıları. Bu nedenle hemen yanlarından akan ve çok da büyük bir çaba gerektirmeyen planlamalarla tarlalarına kadar gelecek, bereket akıtacak suyun değil, emeksiz ve zahmetsiz yağacak yağmurun peşindedirler. (Yavuz Bülent Bakiler “Anadolu” şiirinde Ziya Paşa’nın bu göndermesine ayna tutar gibidir.)[3]

Dinî açıdan bakıldığında ise sözle yapılan duanın yanı sıra, fiili olarak yapılan bir dua şekli daha vardır ki dua eden topluluk bundan habersiz gibidir.

Ve bütün bu yorumların bir ucu bugüne kadar gelir.

 

İkinci cevap:

Hayatı çeşitli vilayetlerde valiliklerle geçen Ziya Paşa ömrünün son yıllarında Adana’da validir ve hem hastadır hem de ciddi anlamda maddî sıkıntılar içindedir. Yine İmparatorluğun hemen her yerinde gözü-kulağı olan misyonerler (Paşa’nın ifadesiyle “şapkalı bir mösyö”) böylesine önemli bir şahsiyetin kötü durumda olduğunu haber aldıklarında bunu kendi lehlerinde kullanmak isterler ve şöyle bir plan yaparlar: Ziya Paşa’dan kendi istekleri doğrultusunda kitap/yazı yazmasını istemek ve yazacakları karşılığında ona hayal bile edemeyeceği kadar maddî imkânlar vadetmek... (Misyonerin teklifi: “Siz de bilâ-kayd ü şart (kayıtsız ve şartsız) imzanızı bize vereceksiniz…” şeklindedir.)

 Bütün bunları kim anlatıyor biliyor musunuz, bir süre Adana’da birlikte çalıştıkları Nâzım Hikmet’in dedesi Nâzım Paşa (1878-1880).

Hastalıktan, maddî zaruretlerden kıvranır bir durumdayken misyonerlerin kendisine yaptığı bu teklife -o gün için de bugün için de- ibret vesikası olabilecek bir cevap veren Paşa, misyoneri kibar bir şekilde huzurundan kovar:

 

“-Efendi, dedim, siz birinci defa gördüğünüz, efkârını, ahlâkını bilmediğiniz bir adama böyle ağır bir teklifte bulunmaya nasıl cesaret ediyorsunuz? Sizin gibi sözde Avrupalı bir insanın böyle bir teklifte bulunması insanlar arasında âdâba, milletlere ait hukuk-ı içtimaiyeye riayet etmemesi caiz midir? Siz beni, paraya dinini, ismini, milliyetini satar bir adam mı zannediyorsunuz? Böyle kötü bir teklifte bulunmak için evime kadar gelmeye nasıl cesaret ettiniz?

Herif alık alık suratıma bakıyordu. Sözünü bitirir bitirmez hemen ayağa kalktı. Elini uzattı. Fakat ben elimi uzatmadım. Bunun üzerine bir tek söz söylemeden defolup gitti. Ne dersin bu işe Nâzım Bey?[4]

 

Toparlayalım.

Paşa dedemiz yöneticilik dersi veriyor ve kendince “Halkla beraber olunuz ama onların her istediğini yapmayınız.” diyor, peşinden “Onları kırmadan, incitmeden…” ihtarını da ihmal etmeden.

Sonra yine yöneticilere yaptıkları işin sorumluluğunu hatırlatıyor. Sadece kendilerini değil bütün bir milleti ve onun değerlerini temsil ettiklerini hatırlatarak.

Dolaylı olarak bilim insanlarına da uyarılarda bulunuyor. “Bizimle ilgili hüküm verirken kılı kırk yarın, sizden önce verilen hükümlere eleştirel bir gözle bakın, eleştiriden korkmayın ama ölçünüz olsun, ölçüyü kaçırmayın.” diyor.

Veya bunların hiçbirini demiyor da ben öyle anlıyorum, böyle yorumluyorum.

Ziya Paşa, hem de zor zamanda, üstüne düşen vazifelerin çoğunu hakkıyla ifa etmiş gibi görünüyor bana abiler.

Siz ne dersiniz bilemem.

Rahmet olsun nur yağsın mezarına.

 

Not: “Paşa Babanın Miralay Oğlu”nu okumanızı ve tanımanızı ne kadar çok isterim. Eskiler bilir, tavsiyem daha çok gençlere. Sözünün eri Miralay Reşat Çiğiltepe’den bahsediyorum. Oğul babanın bilinmesine giden en sahih yoldur.

  

[1] M. Kaya Bilgegil, Ziya Paşa Üzerinde Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara 1979, s. 278.

[2] Taha Toros, Ziya Paşa’nın Valiliği, Yeni Adana Basımevi, Adana 1940.

[3]https://www.antoloji.com/anadolu-12-siiri/

[4] Nazım Hikmet’in Büyükbabası Nazım Paşa’nın Anıları (Selanik Vali-i Sabıkı Nazım Paşa’nın Hatıraları), Hazırlayan belli değil, Arba Yayınları, İstanbul 1992, s. 87-91.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Muharrem Dayanç - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak T54 Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan T54 hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler T54 editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı T54 değil haberi geçen ajanstır.

02

Mehmet Güven - Çok güzel Muharrem Hocam

Kalemine yüreğine sağlık, teşekkür ederiz..

Yanıtla . 1Beğen . 0Beğenme 14 Kasım 11:19
01

Muhammed Khazin - Okudum hocam elinize ve emeğinize sağlık

Yanıtla . 1Beğen . 0Beğenme 12 Kasım 22:58


Anket Hangi ilçe belediye başkanı görevine devam etsin?
Tüm anketler