UÇMAK, CENNETİDİR KELİMELERİN

Sanatın, özellikle de edebiyatın temel niteliklerinden biri “fazlalıklardan arınma”dır. Bu ibare “hafiflik” ve “uçuculuk” duygusu uyandırır bende. Edebiyat sanatı ve bilimi bağlamında geçmişte kullanılan şekli “darası alınmış söz” olmalıdır. “Darası alınmış söz”; “ne eksik ne fazla” demek, “gereksiz kullanım ve kurgulardan arınmış” demek, “yerinde ve tam olmak” veya “dili yormamak” demek.

Doğada ve tüm canlılarda her şeyin, her uzvun, her unsurun/parçanın yerli yerinde olması, tereyağından kıl çeker gibi ustaca konumlanması ve bunların insanda “ne kadar kolay, düzenli, sade ve güzel” duygusu/izlenimi uyandırması burada söylediklerimizi destekler.

Bahsin edebiyata düşen terimsel gölgesi “sehl-i mümteni” olsa gerek. (Kolay gibi görünen ama benzeri yapılmaya/söylenmeye çalışılınca zorluğu anlaşılan söz söylemek. Bu haslet, tarih boyunca az insana nasip olmuş. Yunus’un “Bunca varlık var iken / Gitmez gönül darlığı.” gibi.)

Dil ve edebiyatla ilgili düşüncelere kapıldığımda kuşlarla kelimeler arasında yakınlık bulmuşumdur/kurmuşumdur hep. Uçarken vardırlar ve bu hâlleriyle güzeldirler. 

Biri gökyüzü/süz biri mürekkep/siz yapamaz. Kuşlar mavi göğe kanat çırparlar, mürekkep de öyle. Omuzlarına alıp bütün anlam, bağlam ve hayalleri uçar bir gün kelimeler de. Sanatın rengi maviyse özü “uçmak”tır bence. Uçmak, cennetidir kelimelerin. Uçuculuk, toprağa ve insana bel bağlamamak, kendini var edebilmektir harf denen remizler/simgeler dünyasında.

(“Uçun kuşlar uçun doğduğum yere / Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.”)

Keşke “kelimeleri uçurmak” deseydik “yazmak” yerine. Her kelimenin kırkını uçursaydık bir şiirle. Kırkını uçurur gibi bebeklerin... Ve her kelimenin bir müzesi olsaydı, içinde mavi mavi umutların ışıldadığı dizelerden. (“Mutlu dizeler müzesi”) deseydik buraya. Kapısı kitap, yapısı insan şeklinde olsaydı. Bahçesinde, pervazlarında kuşlar soluklansaydı. Baygın kokusu üç günlük yoldan duyulsaydı. Mermerlerinde asırların nabzı atsaydı. Ve göğünde bulutlar nöbet tutsaydı.

(Konunun en güzel örneklerinden birine Tanpınar’ın bir şiirinde (“Ne İçindeyim Zamanın”) rastlanır. Dizeyi önce “Rüzgârda uçan yaprak bile.” şeklinde kuran şair, kelimelerin üzerindeki yükü, anlamı ve bağlamı boğan ağırlığı fark etmiş olacak ki daha sonra bunlardan birini değiştirmiş ve mısrayı “Rüzgârda uçan tüy bile.” yapmıştır. Kelimeler, özellikle şiirlerde, yalnız başına bir anlam ve hayal gücüne sahip oldukları gibi metnin bütününe de katkı sağlarlar.

Şiire bakışından yola çıkarak söylemek gerekirse Tanpınar bu dizede, kelimeleri kanatlandırmayı öncelemiş olmalı ki “uçmak” ve “hafiflik” duygusuna ulaşmak için “yaprak” kelimesinin üstünü çizmiş ve onun yerine “tüy” sözcüğünü koymuştur. Yani diğerine göre daha “hafif” ve “uçucu” olanını.

Metnin bütününe bakıldığında birçok fiil ve ibarenin “arınma” duygusuyla birlikte “hafiflik” ve “uçuculuk” kavramlarıyla ilintili olduğu görülür. “Yekpare geniş bir an”, “garip bir rüya rengi”, “parçalanmaz akış”, “tüy, uçmak ve hafiflik”, “uyuşmuş gibi olmak”, “abasız, postsuz bir derviş”, “sükutu öğütmek”, “uçsuz bucaksız değirmen”, “mavi, masmavi bir ışık ortasında yüzmek” vb. ibarelerden hareketle metin bu bahisle alakalı olarak ele alınabilir.)

Kendimce darasını aldığım iki küçürek denemeyle devam etmek isterim yazıya. Hemen bir ipucu vereyim. İkisinde de insan var bu denemelerin, geçmişten bugüne bugünden geleceğe yürüyen insan, bazen düşen bazen kalkan bazen sendeleyen bazen uçan ama yoluna devam eden insan.

İlki:

Hedefleri tüketmeden yaşamak gerek. 

Veya sadece zirveye çıkmaya kurmamak lâzım bütün planları. 

Öyle olunca, zirveyle birlikte yol da bitiyor ve bu sefer modern hayatın trajedisi başlıyor. 

Hayat anlatıldığı gibi, yükseldikçe güzelleşen, zenginleşen, anlam kazanan bir tırmanış değil. 

Yükselmek peşi sıra kibre kapı aralamayı, anılara sırt çevirmeyi, yalnızlığa odun taşımayı da getirebiliyor. 

Yer yer, ovalarda yürümesi, ırmaklarda çimmesi, kuytularda gizlenmesi, doğada inzivaya çekilmesi gerekiyor insanın. 

Kuşlarla sohbet etmesi, kedilerle hemhâl olması, köpeklerle dostluk kurması, karıncaları seyretmesi de. 

Arılardan ibret alması, kelebeklerden yol yordam öğrenmesi de.

İnsan kalmak, göğe bakmakla, bulutları yoldaş edinmekle, toprağa tutunmakla ve en önemlisi tevazuu elden bırakmamakla mümkün. 

‘Benim yüzüm yerde gerek / Bana rahmet yerden yağar.’ diyen Yunus misali. 

İnsanlık bize miras kalmıyor dostlar.

Biz onu kendimiz tek tek, tane tane, adım adım, kelime kelime, merhamet merhamet inşa ediyoruz.

Veya edemiyoruz.”

İkincisi:

“Yolları kısaltarak hayatı hızlandırmak birçok şeyin ömrünü azalttı. 

Değerini düşürdü.

İtibarını yerle bir etti. 

Hatta sıradanlaştırdı. 

İstekleri, arzuları, hazları, hırsları ikiye, üçe, beşe katladı.

Dışı, için önüne geçirdi. 

Yıllardır derim, en tehlikeli ve riskli yol kestirme yoldur. 

Öyledir.

Hakkı verilmiş, bedeli ödenmiş bilgiler ve dostluklar zaman alıyor, ama alsın, geleceğe de onlar kalıyor.

Sadece bilgiyle ve dostla yürünür geleceğin yollarında güvenle, bu böyledir. 

Kısa kesiyorum, kestirmeden gitmemem gerektiğini bilerek ve isteyerek.”

Bahisle ilgili zihnimdeki temel sorulardan biri şu:

“İnsan nereye uçarak gitmek ister veya uçar gibi gider?”

Aklıma gelen ilk cevapları yazacağım: Cennetine, memleketine, doğduğu ve sevdiklerinin (veya sevdiceğinin) bulunduğu yere.

Öyle de gitmesi gerekir.

“Hayat kısa

Kuşlar uçuyor.”

Zaman beklemiyor.

Ben, Yusuf Atılgan’ın “Yük” öyküsünde takılı kalmış bir çocuk yüreğiyim.

Üstümde kelimelerden bir zırh taşıyorum bu doğru, ama ağır gelmiyor değil dostlarımdan ödünçlediğim hüzne çalan kelimeler. Cansever’in de dediği gibi hayallerimle arama “kuş sürülerinden bir duvar” örmem biraz da bundan.

Kötü zamana kaldık, kuşların mezarı oldu gökyüzü, nasıl insanın zindanı olduysa koskocaman evren.

Geçen gün düşündüm, en son ne zaman kuşlar gibi hafiflediğimi, şiirlerce sonsuzlaştığımı.

Cevap çıkageldi içimin dehlizlerinden.

Kalbimde ve dilimde bekleyen kelimeleri hak ettikleri yere uçurduğumda.

Sen içimdeki en güzel şiir ihtimali, mavi rüyâm, biraz daha bekle.

Senin için, güzelliğince kelimeyi, imgeyi nadasa yatırdım.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Muharrem Dayanç - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak T54 Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan T54 hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler T54 editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı T54 değil haberi geçen ajanstır.

01

S.yıldız - Nadasa bırakmak, kelimeleri de dinçleştirir sevgili Muharrem. Fakat nadasa bırakmanın süresini geçirmemeli. Kelimeler yakalamak için belki bin hamle yapılır, ancak birinde kanadından, gagasından öpülebilir o kuşların…

Yanıtla . 1Beğen . 0Beğenme 17 Eylül 09:58
02

Muharrem Dayanç - @S.yıldız 01 nolu yoruma cevabı: Mesaj alınmıştır Hocam.

Ellerinizden öpüyorum.

Saygıyla.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 18 Eylül 10:46


Anket Hangi ilçe belediye başkanı görevine devam etsin?
Tüm anketler